Takip pıtırcıkları

kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Temmuz 2011 Cuma

ÖNCE/ İLİŞKİ DEFTERİ/ SONRA

Her içtenlik çabası,gidiyor,dolambaçlı ilşkilerimizde kurduğumuz sahteliklere çarpıyor.

ilişki yitebilen birşey değildir nasıl varedilebilecek birşeyde değilse hep bir gerçekleği geçerliği süresi süreci olsada bir kez kurulmuşsa artık hiç yok olmaz hep var dır
 Anılara sonuna kadar sadığım, insanlara hiçbir zaman öyle olmayacağım''
çok tatlı 2günde okunası süper bi kitap pek sewdim oruç aruoba nın en iyi kitabı bol miktarda yine pek sevdiğim e.e cummings sözlerine yer veren enfes bi kitap.ği geçerliği süresi süreci olsada bir kez kurulmuşsa artık hiç yok olmaz hep var dır.

30 Ocak 2011 Pazar

koleksiyoncu


Şunu belirtmem gerekir ki kitabın sonunu hiç böyle hayal etmemiştim cinayet romanına dönüştürdü olayı tam anlamıyla ne biliim farklı bi son olmalıydı ya kitabın hem erkek hem kadın bakışından aynı olayları farklı bakış açılarından ele alması çok hoştu ama!
Antikaydı ama bir koleksiyona yakışmayacak cinsten
Yürüdüğü gibi konuşuyordu
Su beden için neyse amaçta zihin için odur.
Birini tanımak insanı  ister istemez o kişiye yakınlaştırır
Sesine katlanırsın ve başka seçim şansın olmadığından konuşursun  ama önemli olan ne söylediğindir.
Yağmur rengi öldürür.
Geçmiş yok gelecek yok yoğun ve derin şimdiki zaman yalnızca.Bir şeyin yüreğine ulaşıldığında hep ve her zaman her yerde hüzün bulunacağı duygusu
sayfa201
kadın gücü...BEdensel olarak onlardan daha zayıfız ama onlardan daha kuvvetliyiz onların acımasızlıklarına dayanabiliyoruz onlar bizimkine dayanamaz.(tabiykide miranda nın sözleri)

25 Aralık 2010 Cumartesi

Uyanıp akşamdan kalan kitaba yemek bile yemeden devam etmek bitirmek süper bişi gayet mutluyum bu yüzden..

5 Aralık 2010 Pazar

kuyucaklı yusuf

elimdeki kitabı bırakıp bu kitaba başladım.(bu cümlenin fazlasıyla etkisi var sanırım)
elimde sürekli kitapları uzatmayı sewiyorum sanırım bu kitabı ankarada unutup arkadaşımın göndermesiyle bir günde bitirebildim kitap beni çok etkiledi neden bilmiyorum ama sabahattin aliyi çok sewiyorum ben ya kitapları bulmaca gibi içinde öle sözler oluyoki güzel bişiler onları arıyorum kaymakamın ölümünü anlattığı sayfalar sanırım bi kitapta ilk kez ağladım..

“hayat, birbirinden ayırdıklarını, kısa bir müddet için tekrar yaklaştırır gibi olsa bile, uzun zaman yan yana bırakmıyordu. geçen günleri bir daha geri getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine bağlayacak kadar kuvvetli değildi.:'(
Konuşmaya ne lüzum vardı?Bütün güzel laflardan ve hoş insanlardan sıkılan bu mahlukları,birbirlerinin sessiz mevcudiyeti yorgunluk verecek kadar doyuruyordu.Birbirleri için ne kadar tabii ve lüzumlu iseler,etrefları için okadar garip ve manasız olduklarını karanlık bir şekilde hissetmiyor değillerdi.
Bir zamanlar birbirlerinden ayrılmak birbirlerini kaybetmek ihtimalinin korkusunu çekmiş olmasalar belki de birbirleri için ne kadar kıymetli olduklarını hala bilmeyeceklerdi
Bende etten sinirden yapılmış bir mahluktum.
Hayat umulduğundan daha çabuk eski halini aldı
Saadet hayatı olduğu gibi kabul etmektir.hz muhammet.

28 Ekim 2010 Perşembe

le petit prince



''insan evcillileştirilmeyi kabul etti mi, biraz gözyaşını da göze almalı"
Ne kadarda gizemli bir yer şu gözyaşları ülkesi
'İnsanın kendini yargılaması başkasını yargılamasından çok daha güçtür.Kendini iyi bir şekilde yargılayabiliyorsan ozaman gerçek bir bilgesin .'
'Krallar sahip olmaz egemen olurlar.'
Coğrafya kitapları tüm kitaplar içinde en değerli olanıdır.Hiç bir zaman modası geçmez.Bir dağın yer değiştirmesi çok enderdir.
Elbette yoldan geçen biri benim gülümün size benzediğini sanabilir.O tek başınıza topunuzdan önemli.Çünkü suladığım o rüzgardan koruduğum o zaman harcadığım o. Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir.

Yolda okuduğum ve bi çırpıda biten kitap canımın çok sıkkın olduğu bi dönemde sıcacık bi kitap çok anlamlı çok sevdim gezegenler falan inanılmaz hoşuma gitti kitaplığa eklenilesi bi kitap.

14 Eylül 2010 Salı

melankoli kadındır.


Melankoli halk arasında yalnızlığı tercih ve hüzün hali olarak bilinse de aslında psikolojik bir durumdur. Nedensiz yere depresyon hissi ve bir şeyler yapmaya duyulan isteksizlik olarak ortaya çıkar. Eskiden şizofreni gibi daha ciddi ve fiziksel rahatsızlıklara dayandırılan melankoli, beraberinde belli bir kültür ve kült getirmiştir.
'''Zaman hem dışımızda aynı zamanda içimizde'''
''Güç toplamak güç gerektirir.''
Karın ağrıları melankolik hastalıklardan sayılmaktadır.Kusma ve mide bulantılarım daha anlamlı hale geldi:)
Persephone, Yunan mitolojisinde Zeus ile Demeter'in kızıdır. Hades tarafından kaçırılıp, Hades'in sunduğu meyveyi yedikten sonra ölüler ülkesinin tanrıçası olmuştur.Diğer bir adıda KORE'dir.Bakire anlamınada gelir.Yunan mitolojisi okunması gereken bence en güzel,en merak uyandırası tarih..

29 Temmuz 2010 Perşembe

tehlikeli masallar



Okunulası ve sürükleyici bir roman ahmet altan tarzı bir kitap yine...yazın sıcağında yaz okulu olayından hiçbir şey yapmaya fırsat bulamayıp en sonunda vizelerinde bitmesiyle kendini kitaba ve filme boğan insan olmak çok güsel:)

yılkı atı


Yolda okunmuş ve çok sıkıcı bir kitap benim için ama okunmalı atlarla ilgili yazılabilecek en uzun roman sanırım:)

2 Temmuz 2010 Cuma

yılan prens

padisahla karisinin bir türlü çocugu olmuyormus, ne yapmislarsa bir türlü bir çocuk sahibi olamamislar. bir gün yasli, uzun sakallari olan beyaz bir adam saraya konuk gelmis, padisah adami çok sevip aksam yemegine alikoymus. yemekten sonra sakalli ihtiyar "galiba sizin meyveniz yok," demis. padisah hemen atilmis, "her meyveden var, ne istersiniz?" demis. "yok," demis ihtiyar, "onu söylemiyorum, galiba sizin çocugunuz yok, onu söylemek istiyorum." padisahla karisinin gözleri dolmus, "çok istedik, ama olmadi," demisler. "peki," demis ihtiyar, "ben size bir yol gösterecegim, dediklerimi yaparsaniz çocugunuz olur. ülkenin en ucundaki dagin tepesinde bir pinar var, baharin yaza baslandigi gece, tam sabah olurken, mehtap batmadan, günes de çikarken çirilçiplak o pinara girip yikandiktan sonra, 'hayirlisi neyse olsun' deyip birbirinize kavusacaksiniz." yasli adam bunlari söyledikten sonra odasina çekilmis, ertesi sabah da kimseye görünmeden saraydan ayrilip gitmis. padisahla karisi, büyük bir kalabalikla yola çikmislar, dagin basindaki pinara girip yikanmislar, sonra da çadirlarina çekilip yataklarina girmisler. padisahin karisi, "allahim bize bir evlat ver de nasil verirsen ver," demis. o gece padisahin karisi hamile kalmis. aradan dokuz ay geçmis. dogum vakti gelmis. saraya ülkenin en ünlü ebelerini çagirmislar. ama sultan bir türlü doguramiyormus, ne yaparlarsa yapsinlar sultan bir türlü doguramiyormus. kentte babasiyla ve üveyannesiyle yasayan çok güzel ve çok fakir bir genç kiz varmis. padisah, öfkesinden karisini dogurtamayan bütün ebelerin basini vurdurtmus. bunu duyan kötü kalpli üveyanne, saraya gidip, "benim bir üvey kizim var, sultani dogurtsa dogurtsa o dogurtur," demis. bunun üzerine saraydan adam gönderip kizi çagirtmislar. kiz basina ne gelecegini anlamis, dogru annesinin mezarina gitmis, annesinden akil sormus: "annecigim ben ne yapacagim, hiçbir ebenin dogurtamadigi sultani dogurtmak için beni çagirdilar, benim de kellemi kesecekler." tam o sirada ak sakalli bir ihtiyar peydah olmus mezarin yaninda, "aglama kizim," demis, "ben sana ne yapacagini anlatacagim, dediklerimi yaparsan, kelleni kurtarirsin." sonra kiza ne yapacagini anlatmaya baslamis. "sultan benim dediklerimi tutmadi, hayirlisini isteyecegine, ne olursa olsun dedi, bu yüzden de evlat yerine karninda bir yilan tasiyor simdi, sen saraya gidince, hemen bir kazan süt isteyeceksin, sütü sultanin bacaklari arasina yerlestireceksin, sütün kokusunu alan yilan da disari çikacak." kiz saraya gitmis, ihtiyarin dediklerini yapmis. gerçekten de sultan, kocaman, kara bir yilan dogurmus. hemen padisaha haber vermisler. sultan hanim aglamis, "ne yapacagiz," diye bir zaman çirpinmislar, sonunda "yilan milan, evlat evlattir," deyip yilani kimseye göstermeden sarayin arka odalarindan birine yerlestirmisler, ülkede padisahin bir evladi oldu diye senlikler yaptirmislar. aradan yillar geçmis, arka odada birakilan kara yilan büyümüs, bir gün padisah babasina haber göndermis, "ben artik evlenmek istiyorum," demis. padisah, ne yapsin, bir tanecik evladi. vezirlerden birinin kizini ogluna istemis. dügün yapilmis, gelini gerdege sokmuslar, ertesi sabah kapiyi açmislar ki, kizin cesedi bir kösede yatiyor. yilan kizi sokup öldürmüs. baska bir vezirin kiziyla evlendirmisler. yilan onu da sokup öldürmüs. saraydaki kizlar birer birer öldükten sonra, halktan kizlarla evlendirmeye baslamislar yilan prensi, o kizlar da ölmüs. genç kizlar saraya gelin gidip birer birer ölüyormus. halk, prensin yilan oldugunu bilmiyormus, ama prensle evlenen kizlarin öldügü memlekette yayilmis, herkes kizini memleketten kaçirmaya çalisiyormus. bir gün yilani dogurtan ebe kizin üveyannesi, saraya gitmis, "benim çok güzel bir kizim var, sultani da zaten o dogurtmustu, prensin dilinden o anlar, onunla evlendirin prensi," demis. hemen kadinin evine adamlar gönderilmis, kiz babasindan istenmis, adamcagiz ne yapsin, padisaha hayir diyecek hali yok ya, kizini vermis. bunu duyan kiz ölecegini anlamis, hemen annesinin mezarina kosmus yeniden. "annecigimi beni prensle evlendirecekler ama prens bir yilan. beni de öteki kizlar gibi sokup öldürecek, genç yasimda ölecegim," demis. kiz annesinin mezari basinda aglarken, beyaz sakalli ihtiyar görünmüs yeniden. "aglama," demis, "yilan kiligindaki prens aslinda çok yakisikli bir delikanlidir, dedigimi yaparsan insan haline döner, çok mutlu bir hayat sürersiniz." "ne yapacagim?" diye sormus kiz. ihtiyar da anlatmis. "seni gerdege sokacaklari zaman, üstüne kirk gömlek giyeceksin. sen odaya girince yilan sana 'soyun' diyecek, sen bir gömlegini çikart, sonra sen de ona 'sen de soyun bakalim yilan bey,' de, o da derilerinden birini çikartacak, sonra sana yeniden, 'soyun' diyecek, sen gene ikinci gömlegini çikarttiktan sonra ona 'sen de soyun yilan bey,' diyeceksin, böyle böyle kirk derisini de çikarttiracaksin, kirkinci derisini çikarttiktan sonra yakisikli bir delikanliya dönecek. ama sakin ola ki, o bütün derilerini çikartmadan sen soyunup kalma. o derilerini çikartmadan soyunursan, seni çiplak görürse sokup öldürür." kiz hazirlanmis, alip saraya götürmüsler, dügün olmus, sonra kiza gerdege gireceksin demisler, kiz da ihtiyar adamin dedigi gibi kirk gömlek giymis üstüne, her sey ihtiyarin dedigi gibi olmus, bir kiz çikartmis gömlegini, bir yilan çikarmis derisini, birlikte soyunmuslar, sonunda kirkinci deriden de sonra yilan çok yakisikli bir delikanli olmus, ikisi yillarca mutlu yasamislar..."
kitaptan ayrı okununca pek anlamlı gözükmesede çok derin bi öykü..

29 Mart 2010 Pazartesi

Raymond aron


Raymond Aron. 1905-1983 yılları arasında yaşamış olan ünlü Fransız sosyolog ve filozofu. Temel eserleri arasında Aydınların Afyonu, Endüstri Toplumu, Topyekün Savaş, Demokrasi ve Totalitarizm, Büyük Tartışma, Özgürlük Üzerine Bir Deneme, Şiddetin Tarihi ve Diyalektiği, Tarih Felsefesine Giriş gibi kitaplar bulunan Aron, kariyerinin başlarında ünlü varoluşçu filozof Jean-Paul Sartre'ın yakın çalışma arkadaşı olmuştur. Ancak, Aron daha sonra Sartre'la Marksistleri şiddetle eleştirmiştir. Kendisinin Siyasal Düşüncenin Evreleri adlı bir çalışmasa daha bulunmaktadır. Aron burada Marx'la ilgili bir makale de yazmıştır. Marx'ın eleştiri oklarını fırlattığı kapitalist bir ülkenin bağrında yetişen Aron, herşeye rağmen bu makalesinde tarafsız olmayı başarabilmiştir.Sanayi toplumu kitabı okuma aşamasındadır.kitap sıkıcı değildir. ders notlarından oluşan bir kitaptır.

"Sanayileşme ya da sanayi toplumuna, kapitalist ya da sosyalist model ile ulaşılabilir." "Efendi-köle ilişkisi hiçbir zaman sürekli ve kararlı olmaz"

5 Mart 2010 Cuma

rede an den kleinen mann


DİNLE KÜÇÜK ADAM
"gerçek büyük adamdan tek bir farkı var: büyük adam da bir zamanlar küçük adamdı, fakat sadece tek bir özelliğini geliştirdi; nerede küçük ve kısıtlı düşünmesi ve davranması gerektiğini biliyordu."

"büyük adam, nerede ve nezaman küçük adam olacağını bilir. küçük adam ise küçük olduğunun farkında değildir ve bunun farkına varmaktan da korkar."

25 Şubat 2010 Perşembe

büyük zen düğünü

Büyük Zen Düğünü
Bir Teksas Genelevinde Yaşam
Battaniye
Zirveden Notlar
İçki Ortağı
Düşkünler Koğuşunda Yaşam ve Ölüm
25 Pejmürde Sefil
Bir Dolar ve 20 Sent
3 Kadın
Akü Problemi
Koca Götlü Annem
Pis Moruğun Notları'ndan Seçmeler
adlı 12 öyküden oluşan farklı bi kitap tam bir bukowski tarzı yine factotum tadında:) kantinde otobüste bitirilen bir kitap..

notlarım:
^^her yerde dünyanın duvarlarlarına tutunmaya çalışırız^^^^^^^

^^^^bir insanı neyin yiyip bitirdiğini asla bilemezsiniz belli bir kafa durumuna gelmişseniz en basit şeyler bile korkunç problemlere dönüşebilirler ve en kötü endişe /korku /acı yorgunluğu açıklayamadığın ,anlayamadığın aklına bile gelmeyendir.üstünüze metal bir levha gibi yığılır ve ondan kurtuluş yoktur....^^^^^^
"benimki ırkçılık değildi sadece o ırktan matematiksel olarak kötü insanlarla karşılaşmıştım kesinlikle ırkçılığı sewmem ''

23 Şubat 2010 Salı

genç werther in acıları

bazen aklım almıyor; onu yalnızca ben, öylesine içten, öylesine dolu dolu severken, ondan başka hiçbir şey görmez bilmezken, ondan başka hiçbir varlığım yokken, nasıl olur da onu bir başkası da sever, sevebilir?
sewgisiz bir dünya yüreğimiz için ne demektir?ışıksız bir hayali fener.....

bir kez daha diyorum neden almanca bilmiyorum ya kesinlikle öğrenmem gerek..kitap gerçekten çok güsel ama fazlasıyla evet gerçekten öyle ne gerek var şeklinde oluyosun ruh halim mi kötüydü yoksa kitap mı etkiliyor tam anlayamadım mutlu olduğum bi anda tekrar okuyup kıyaslamak şart:D

19 Ocak 2010 Salı

kürk mantolu madonna


Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali'nin 1943 yılında yazdığı bir romanıdır. Romanın önemli karakterleri arasında Maria Puder ve Raif Efendi yer alır. Raif efendi'nin içine kapanık yaşamında ruhsal olarak ne büyük fırtınalar yaşadığı ve bunları dile dökemeyip günlüğüne aktardığı; büyük aşkının yarattığı duygularının anlatıldığı, saf tertemiz ve çok büyük bir aşk romanı.Sabahattin Ali'nin okuduğum ilk ve tek eseri şu an için ve beni etkileyen gerçekten muhteşem bi kitap eline kalemi alıp kitaptan cümleleri bolca çizeceğimiz bir kitap en sevdiklerim arasındadır.

^^^^^^^^hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim^^^^^^^^

^^^"dünyada bir tek insana inanmıştım. o kadar inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı. ona kızgın değildim. ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkân olmadığını hissediyordum. ama bir kere kırılmıştım. hayatta en güvendiğim insana duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi. sonra, aradan seneler geçtiği halde, nasıl hâlâ ona bağlı olduğumu gördükçe, ruhumda daha büyük bir infial duyuyordum^^

"...insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar..."
hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatırlamıyorum. bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?

şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum." dedi. "bu eksiklik sana değil, bana ait...bende inanmak noksanmış... beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığı zannediyormuşum... bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar.... ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın. seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... seni istiyorum...içimde müthiş bir arzu var... bir iyi olsam!"

16 Ocak 2010 Cumartesi

iyi bir madenci olabilmek........




Zorba, Yunanlı yazar Nikos Kazancakis'in ilk kez 1946'da yayımladığı romanıdır .Konusu 1930'larda geçen roman, adı kitapta hiç belirtilmeyen Yunan asıllı genç bir İngiliz yazarın ağzından anlatılır. Hayattan fazlaca bir beklentisi olmayan bu mutsuz entellektüel, bir süreliğine kendisini dinlemek ve yaşantısına çeki düzen vermek üzere kitaplarını bir kenara koyarak Yunanistan'ın Girit adasına gelir. Burada kendisine ait linyit kömürü madenleriyle de ilgilenecektir. Yazar burada aşırı davranışları olan, kaba saba ama hayata şehvetle bağlı orta yaşlı bir Yunanlı olan Alexis Zorba ile tanışır ve onu ustabaşı olarak işe alır. Aradan geçen birkaç aylık zamanda bu ilginç Yunanlı, genç yazarı derinden etkileyecektir. Zorba kendi ilginç hayat felsefesini genç yazara da kabul ettirdikçe yazarın hayata bakış açısı da yavaş yavaş değişime uğrayacaktır. Zorba'nın hayat felsefesinin bir parçası da yenilgileri umursamamaktır. Zorba'ya göre yenilgiler hayatın kaçınılmaz parçalarıdır ve ancak yenilginin sürekli olarak tadılması ile hayatın zaferlerinin tadına varılabilir.^^'Aklında tut; büyüyünce şuuruna erersin. yedi kat göklere, yedi kat yerlere sığmayan tanrı’nın mekanı insan kalbidir. bu fani alemde her çılgınlığı yap; sadece onu kırma''^^
Bu karasızlık geçitini, şarlatanlık tapınağını, bu günah testisini, bu hile otlarının dikilmiş bulunduğu tarlayı, bu cehennemimn giriş yerini, bu kurnazlık taşan sepeti, bu bala benzeyen zehri, ölümlüleri dünyaya bağlayan zinciri: kadını kim yarattı? çok severim bu kitabı....