Takip pıtırcıkları

31 Ocak 2010 Pazar

50 İLK ÖPÜCÜK

2004 yapımı film ne güzel bir filmdi ya tekrar izlemeye cesaretim yok içimi acıtan çok tatlı bir film .Çok sewerim bu filmi.konusu romantik komedi tarzına göre gayet farklı olan tatlı bir film. her gün bukadara sabırla emek veren biri?

30 Ocak 2010 Cumartesi

@şk


Hayatın hızıyla yaşadık o aşkı

Her şey bir anda başladı

Yaşandı Ve bitti...

Yan yana gidip de bir süre

Ayrı yönlerde uzaklaşan

İki tren gibi... ..........

A.B

29 Ocak 2010 Cuma

&&&


bugünlük bukadar artık yarın işede gitmiycem sanırım artık her şeyden sıkıldım ben .....
bu arada dev deniz anaları nekadar ilginç bu doğa gerçekten ! kadar çeşit...

28 Ocak 2010 Perşembe

biraz ordan biraz burdan

AĞIR ROMAN:
Metin Kaçan (d. 1961, İncesu, Kayseri), Türk yazar ve senaristtir.
Ailesi, Metin Kaçan altı aylıkken İstanbul'a geldi. Mizah dergilerinde yazdı. Kısa öykülerle, edebiyat dünyasına kendini tanıttı. Daha sonra '
Ağır Roman' piyasaya çıktı ve senaryolaştırılarak, filme alındı. Ardından tiner kullanan sokak çocuklarının yaşamının anlatıldığı 'İstedikleri Yere Gidenler' isimli kitabı Kemal Aratan'la birlikte hazırladı. Ağır Roman 2003 yılında Fındık Sekiz 2008 yılında Almanca'ya çevrildi. Fransızca'ya çevrilen Ağır Roman 2010 yılında Acdes Sud Yayınevi tarafından yayınlanacak.

Ara Güler Fotoğrafçı:
(16 Ağustos 1928 - ), ünlü Ermeni asıllı Türk fotoğraf sanatçısı ve foto-muhabirdir.
Ermeni asıllı eczacı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukken sinemadan çok etkilendi, Muhsin Ertuğrul'un yanında tiyatro ve oyunculuk eğitimi almaya başladı. 1950
'de Yeni İstanbul gazetesinde gazeteciliğe başladı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne devam etti ancak fotoğrafçı ve gazeteci olmaya karar verdi. Fotoğraflarında Leica makinasını kullanmıştır. Fotoğrafın sanat dalı olmadığını düşünmektedir.yeşim ustaoğlunun güneşe yolculuk filminde rol almıştır.

Derviş Zaim’in Tabutta Rövaşata filmini çok merak ettim...


kar......

Ankarâ'nın ilk karı yağdı bu akşam hava çok soğuk ama kar topu yapmak istiyorum keyfim yerinde olsa ...... yatmam gerek yine......bu aralar sanırım sadece kişisel yazıcam :(

27 Ocak 2010 Çarşamba

puf

k ile g ayrı harf biri bunu insanlara öğretmeli K G yeterrrrrrrrr!!!!!!!!!!burada blogta yazdım ya bravo evdede yazamıyorum canımda sıkkın

25 Ocak 2010 Pazartesi

yazzz:(

HEPSİNDEN İSTİYORUM ÖZELLİKLE ŞAPKA :D

sabret.........

fazlasıyla yorgun olduğum bi gün gerçekten yine kötüyüm bu sefer çok fenayım boşlukk....sanırım artık kısa cümleler kuruyorum çünkü ne anlatırsan anlat karşındakide ancak kapasitesi kadar algılar kelimelere bile takatim yok...anacığım geliyor biricik yawrum kuzenim geliyo ellerime büyüdü kocaman olduya dünyadaki en şahane şey sanırım insanın ewrimi:)

kar ve kaplan

hayat güzeldir filminin yönetmeninin elinden çıktığı fazlasıyla belli hoş ve iyi zaman geçirilecek bi film...

24 Ocak 2010 Pazar

!!!

insanlardaki farklılaşma çabasını anlamış değilim kendin ol zaten herkes için farklı olamazsın zaten.insanlar ilişkiler her şey garip ben insanlardaki bencilliği kıskançlığı anlamış değilim ne zaman insanlardan kötü durumdasın canın kanın oluyorlar ne zaman biraz hayatın düzene giriyor (ki bu bana pek uğramıyor:)) ozaman insanlar canawara bürünüyor. herkes iyi olsun yani birinin mutsuzluğuyla mutlu olmak niye bukadar mı insani kimliğini bırakabilirsin ne gerek var:D:D nese bu aralar en çok almak istediğim şey şapka yaz için şöle kocaman bişi bide taç :D

yine film:)


39.dosya:hayatta korktuklarımızı yaşarızz..

adalet peşinde:adalet???????????? farklı iki tane film tarzlarıda konularıda değişik 2009 yapımı filmler.arada böyle farklı tarzlarda filmler çok iyi geliyor.

23 Ocak 2010 Cumartesi

turan dursun




Turan Dursun (d. 1934 - ö. 4 Eylül, 1990), aydın bir Türk yazar, düşünür, eski imam,eski müftü.Turan Dursun, 1934'te Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Gümüştepe köyünde dünyaya geldi. Ailesinin sekiz çocuğundan biriydi.1958 yıllında başlayan müftülük görevi 1966'da son buldu. Bu yıllar arasında birçok şeye tanık oldu ve sürgün edildi.
Sivas'tan Sinop'a sürgün edilmesinin sebepleri şunlardı:
Çirkinlikleri gidermek.
Sivas'a bağlı bütün köylere 50'şer
ağaç diktirmek.
Müftülük lojmanı yerine
göğüs hastalıkları hastanesinin yapılmasına önayak olmak ve yaptırmak.
Bu hastanenin yapılması için köylerden ve kasabalardan yardım olsun diye
buğday toplamak.
İmamların eğitimine önem vermek; onları
sinemaya götürmek; imamlar için konferanslar vermek; Milli Eğitim Bakanlığı ile anlaşarak imamlara diploma verilmesini sağlamak; onlar için bu alanda ilk olan "imamları yetiştirme kursları" açmak; bu kurslara ordaki din adamlarının Mustafa Kemal Atatürk büstüne çelenk koyması şartıyla askeriyeden karavana (yemek) dağıtmak.


Bu olayla Atatürk büstüne çelenk koyan ilk müftü ve ilk din adamlarından biri olmakla tarihe geçti. Turan Dursun, inancındaki sarsıntı nedeniyle müftülükten istifa etti. Bir arkadaşının önerisiyle Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'nda ambar memurluğu, malzeme memurluğu, koruma memurluğu ve evrak memurluğu gibi görevlerde çalıştı. Ardından prodüktör sınavlarına girdi ve başarılı oldu. Bundan sonra TRT Kültür Müdürlüğü'nde dinsel yayınların hazırlanmasında prodüktör olarak çalıştı ve bir çok yapıma imzasını attı.Turan Dursun, 4 Eylül 1990 tarihinde İstanbul'da evinden çıkıp işe giderken uğradığı bir silahlı saldırı sonucu öldürüldü.Turan Dursun anısına her yıl Turan Dursun Araştırma ve İnceleme Ödülü verilmektedir.

22 Ocak 2010 Cuma

off

fazlasıyla canım sıkkın yine.....

----------------VİETNAMM---------------(1965-1973)

Vietnam Savaşı, (II. Çinhindi Savaşı) Doğu Bloğu ülkeleri (Sovyetler Birliği ve Çin) ile ittifaka girmiş olan Vietnam Demokratik Cumhuriyeti (Kuzey Vietnam) ile Vietnam Cumhuriyeti (Güney Vietnam) ve başta ABD olmak üzere kapitalist müttefikleri arasında yaşanan savaştır. ABD birlikleri 1965 yılından 1973 yılına kadar savaşa dahil olmuştur ve 53,200 askerini kaybetmiştir.Saygon artık bugünün Vietnam'ının kurucusu ve o savaşın kahramanı ve lideri Ho Şi Min'in adını taşıyor. 1963 Kasım ayında Güney Vietnam Devlet Başkanı Diem askeri bir darbe sırasında öldürüldü. Bu cinayetin ABD istihbarat örgütü CIA tarafından işlendiği sonra kanıtlandı.Vietnam 1,5 milyon yurtdaşını ve zehirlenerek kullanılamaz hale gelen topraklarının 3'te 1'ini yitirmesine rağmen savaştan galip çıktı.Amerikalılar ise bölgede 60 bine yakın ölü bırakırken, savaş sonrası Vietnam'dan ülkelerine dönen askerlerin bir o kadarı da intihar ederek yaşamlarına düşman kurşunlarıyla değilde kendi elleri ile son verdiler.kurtuluş savaşından sonra tarihteki ikinci topyekün savaş olma gibi bir tanımı vardır. Amerika birleşik devletleri, vietnam'ın üzerine yaklaşık olarak yedi milyon ton bomba atmıştır. bu rakam hiroshima'ya atılan atom bombasının 300 katına eşittir. bunun yanında, ölenlerin sayısı asla tam olarak bilinemeyecekse de, vietnam'ın kaybının yaklaşık 1,500,000 kişi olarak tahmin edilmektedir.amerika, savaş boyunca yoğun bitki örtüsünü yok etmek için "bitki yok edici bombalar" kullanmış ve bu yolla vietnam ormanlarının önemli bir bölümünü yok etmiş, doğayı katletmiştir.
'''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''FULL METAL JACKET''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''
^^born to kill^^ve barış işaretinin(güvercin ayağından esinlenerek ortaya çıkmış) yan yana olması.^^^özgür olacağına canlı olsaydı^^... mükemmel bir wietnam filmi.nefes filmini merak ettim acaba bizimkiler ne yapmışo geldi aklıma asker askeriye geçince.. stanley kubrick yine muhteşem film ortaya çıkarmış otomatik portakalda çok mükemmel bir filmdi değişik alanlarda süper filmler gerçekten süper bi adam abdli yönetmen. adamlar hem kendileri sawaş yapıyor hem film yapıp uzun yıllar sawaş maliyetini sanırım burdan çıkarıyorlar bazen garip geliyor nedensiz yapılan bi sawaş daha bugün wietnam sawaşının hala bir nedeni yok neden::: barış götürmek ırak'a olduğu gibi çocuklara verilen oyuncakla çekilen fotoğraflarla göz boyanması gibi ....

la mala educacion

yine her şeyi sorguladığım bi dönem yine her şey karışık insanlar saçma olduklarının nasıl farkında değil bazen garip geliyor.nasıl anlayamıyolar nese bugün bi film daha isledim çok garipti fazlasıyla garip pedro almodovar'ın kötü eğitim filmi görsel olarak çekimler güseldi ama konu farklıydı değişik bazı karakterlerin gerçekten erkek olduğunu anlamak zor iyi bi yönetmenin elinden çıkma bir film olduğu belli bu yönetmenin islediğim ilk filmiydi....Gael García Bernal (Zahara)bu adamı çok seviyorum ben ya paramparça aşklar köpeklerdede oynamıştı o filmide çok sewerim aklımda kalan cümle ^^eğer tanrıyı güldürmek istiyorsan ona hayallerinden bahset^^çok iiyi ya.sonuç olarak güsel filmdi ikiside

21 Ocak 2010 Perşembe




Bide şu elbiseye bakar mısınız ne kadar hoş ya bayıldım ben
ya hem çok şık hem sade tam düz bi sandaletle daha da mükemmel olabilir.Ayrı ayrı 2side süperler..:(

AŞK-I MEMNU

tüm gün uyudum bel ağrısından ölüyorum:S şimdide aşk-ı memnu izliyorum......bayılıyorum bu dizinin kıyafetlerine

ANNİE HALL

ilişki, bir köpekbalığına benzer. ya ileri gider ya da ölür. ve sanırım bizim elimizde kalan, ölü bir köpekbalığı..

""- bilirsiniz sanatta her şeyin kusursuz olmasını istersiniz çünkü hayatta böyle olması çok zordur.."
^^MUTLUMUSUNUZ..evet çünkü benim hiç bir konuda fikrim yoktur ve tartışamam oyüzden anlaşıyoruz ve sorunumuz yok süper ya:) ^çok tatlı bi film.... annie'ye doğum gününde saat hediye ediyo :'(

20 Ocak 2010 Çarşamba

beyaz bi wapur......................

canım çok sıkkın bulgur pilavı yaptım patates kaynattım ve puding yapıcam yemek yaparkende unutuluyor çoğu şey hayatım yine boktan gidiyo yaz için 1dönem geçti ve gitmeme çok az kaldı .çok sıkıldım ben

PANDORANIN KUTUSU

’nun dördüncü uzun metrajlı filmi olan “”, bir gün kaybolduğunu öğrendikleri yaşlı annelerinin yaşadığı küçük bir Batı Karadeniz kasabasına doğru yola çıkan üç kardeşin öyküsünü anlatıyor. Yolculukla beraber kendi sorunları ve aralarındaki gerginlik de ortaya çıkan üç kardeş, Alzheimer olduğunu öğrendikleri annelerinin yanlarındaki varlığıyla kendi hayatlarını sorgulamaya başlıyorlar. yavaş yavaş açılırken anneanne ve torunu arasında filizlenen yakınlık filmin sürprizli finalini hazırlıyor. çok sewdim filmi ^(^^yaşlı olmanın en kötü yanı nedir genç olduğunu hatırlamak^^ )ama yine mutsuz oldumm.Yaşlılık:( anannemi özledim aramak istedim ama öğrencilik kontör yok:Skaradenize gitme istediğim bin kez daha ortaya çıktı sonbahar filmindede öle olmuştum.

Whatever Works(kim kiminle nerede:S)

Whatever Works zengin bir yaşam süren Boris Yellnikoff'un, bir gece evinin girişinde Melodie isimli genç bir kızla karşılaşmasıyla başlıyor. Evinden kaçan genç kız Boris'e onu içeri alması için yalvarmaktadır. Genç kızdan yardımını esirgemeyen Boris'in hayatı Melodie'yi arayan sorunlu anne babası ortaya çıkınca karışıyor. .klasik bir woody allen filmi çapraşık karmaşık ilişkiler:) hoşça zaman geçirtiyor insana ama scoop ve ya maç sayısıyla kıyaslanamaz.şu an sinemalarda gösterimde ben ewde izledim iyikide ewde islemişim:)

@NK@R@ DEVLET TİYATROLARI

AÇ sınıfın laneti:
Bankalar, taksitli satışlar, kredi kartları, krediler, senetler, borçlar...Her şey hayalden ibaret ve elle tutulur bir şey yok!Oyunu hiç beğenmedim fazlasıyla yawaş akan ve sıkıcı bir oyundu 3perdelik bir konu yoktu açıkçası ama oyuncuların okadar emeği vardı sadece awukatın seyirciyi selamlamaya çıkmaması çok kabaydı bukadar sıkıcı oyuna iyi dayandık.:)gittiğim güzel oyunlara sayıım artık.ADT'nin en iyi oyunu''Don Giovanni ve Uşağı Pulcinella''bence çok beğenmiştim .^^Uçurtmanın Kuyruğu^^ ^^Kahramalar öldü mü?^^ daha gidebildiklerim bunlar en çok istediğimde ^^geç kalanlar^^ umarım onada giderim.akün sahnesinide bu akşam keşfettim daha:S küçük tiyatroyu biliyordum birtek:) istanbuldaki oyunlar en güselleri sanırım:S2x2ye gitmek istedim:( vanda falan fiyatlar 3tl ne güsel ya ama oyun yok nerdeyse...:S:S

19 Ocak 2010 Salı

en uzak mesafe




en uzak mesafe ne afrika'dır, ne çin, ne hindistan..


ne seyyareler, ne de yıldızlar geceleri ı$ıldayan..


.en uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir,


birbirini anlamayan...........................................

BİMDE ESKİ SEWGİLİYİ GÖRMEK:)


Son patitoyu da attım ağzıma ve bim'e doğru yola çıktım. zaten iki adım > >

ötesi bim. annemin terliklerini giyip çıkayım lan dedim, kim iki saat > >şimdi > >bağcık bağlayacak. ama olgun bir erkek insanda eğreti duran şeylerin > >başında anne terliği geliyormuş canlar, ben bunu anladım. > > > >bim her zamanki gibi sakindi. klima çalışıyor ama soğutmuyordu. nasıl bir > >klima lan bu diyerek incelemeye başladım. ama görevli beni balici sandı, > >çünkü ayaklarımda da acayip terlikler altımda çamaşır suyu sıçrayıp da > >rengi atmış bir pijamayla pek de güzel bir gaspçı havası > >veriyordum. > > > >"abi bu klima üflemiyor galiba" dedim. ama cevap vermedi, işine döndü. ben > >de doğruca patitoların olduğu yere gittim. aman allahım bu ne güzellik. > >bissürü patito yan yana. gel de alma. hemen iki paket aldım. zaten sudan > >ucuz. bir de le porta almak lazımdı. gittim onu da aldım. > > > >tam arkamı dönüp gidecekken tanıdık bir ses duydum. pek bir tanıdık. sanki > >bir zamanlar kulağıma "aşkım" diye yankılanan bir ses şimdi "süt de > >alalım. > >dost süt olsun" diyordu. bir zamanlar kulağıma "seni seviyorum" diye > >yankılanan bir ses şimdi "yok muratbey kaşar alalım o daha ucuz" diyordu. > >yavaşça arkamı döndüm. patitolar ve le porta elimden yere düştü. evet, > >eski > >sevgilimdi bu. > > > >bir zamanlar sevdiğim kadındı. bir zamanlar elele tutuşarak mal gibi > >gezdiğimiz kadın. şimdi nişanlısıyla > >bim'e gelmiş alışveriş yapıyordu. bir > >zamanlar aşık olduğum kadındı bu. ve alışveriş arabasında le cola, blume, > >dost süt, dost peynir, muratbey kaşarları gibi birsürü ürün vardı. evet > >bir > >zamanlar uğruna canımı verebileceğim kadındı bu. > > > >ben şaşkınlıktan elimdekileri yere düşürünce bunlar birden irkildi ve > >hemen > >arkasını döndü. ben, beni görmesinler diye hızlıca aşağıya eğildim ama > >lanet olası bim'de raf diye bir şey yok ki. tansaş olsa arkadaki adam seni > >göremez ama raf yerine kolilerde ürün sergileyen bim sayesinde > >saklanamadım. > > > >peki size sorarım. siz arkanızı döndüğünüzde, devekuşu gibi saklandığını > >sanan ama ayağında ufak numara anne terlikleriyle sıçar gibi çömelmiş ve > >kıç çatalı gözüken bir adam görseniz ne yaparsanız? işte onlar da öyle > >yaptılar. bastılar > >kahkahayı. yavaş ve gurur yıkılmışça ayağa kalktım. le > >portam manzunca yerden bana bakıyordu. ben gibi yıkılmış, öylece > >yatıyordu. > > > >gözlerine baktım. le portanın değil lan, eski sevgilimin. ban baktı, > >mahzun > >bir bakış görmek isterdim ama alay ediyordu resmen. ayaklarıma bakıyordu. > >anne terliği giymiş, parmakları ucundan çıkmış bir ayak. buydum işte. sen > >bu adamla bir zamanlar çıkmıştın. şimdiki sevgilin çok iyi giyinmiş ama > >bir > >bak bakayım ona. bim'de bu şıklık? sence de biraz samimiyetsiz değil mi? > >ben en azından yakışıyorum buraya. içimden geldiği gibiyim. > > > >böyle düşündüm ama sonra hassiktir dedim. adam kapmış kızı, ben de lavuk > >gibi pijamayla terlikle geziyorum. kim naapsın lan beni. "nasılsın > >görüşmeyeli?" dedim. "iyiyim" dedi. "ne güzel" dedim. "hıhı" dedi. > > gittikçe > > > >gerginleşiyordu ortam. yeni sevgilisi kıllandı mı acaba diye baktım ama > >"nasıl olsa bu lavuktan bir zarar gelmez" düşüncesi hasıl olduğundan zerre > >s..kinde değildim herifin. adam en ucuz kangal sucuğu seçmekle meşguldu. > > > >"niye böyle olduk biz?" der gibi baktım. "ne diyorsun?" der gibi baktı > >bana. "niye böyle olduk diyorum?" der gibi tekrar baktım. "ne diyorsun > >anlamıyorum" der gibi tekrar baktı bana. "neyse s..ktir et" der gibi > > baktım. > >s..tir etti alışverişe devam etti. bir güle güle demeden. > > > >gözyaşlarımı saklayarak iki poşet patitoyu ve le portamı yerden aldım ve > >kasaya gittim. bir de blume peçete aldım yüzlük paket, gözyaşlarımı silmek > >için. kasadaki görevli yine baliciymişim gibi baktı bana, "paran var mı" > >der gibi baktı bana, bana bakmasın artık kimse. al lan paranı der gibi > >uzattım, para üstü beklemeden çıktım ama sonra hemen geri dönüp > >şahsiyetsizce aldım paranın üstünü. tam çıkacakken fiş almayı unuttuğum > >aklıma geldi. dönüp onu da aldım. mina koyim, bir romantizm de yaşayamadık > >be. > > > >eve giderken serkan geldi yavaşça yanıma. tek dostum, yoldaşım, üzgün > >olduğumu anlayabilen tek insan. > > > >"abi bir şey diycem. pijamanın kıçında delik var, kıçın gözüküyor, baya > >bir > >büyük" > > > >o günden beri evdeyim. bim'e de kapıcıyı yolluyorum. > > > >

Dolce Gabbana Light Blue EDT& ıncandessence




Granny Smith yeşil elma, beyaz gül, amber, yasemin ve frezya. . çok hoş bir kadın kokusu. . LightBlue olarak da bilinir.Fiayatı 137,90 TL-dan 231,29 TL-e kadar değişmektedir.çok güsel ve hoş bi koku en beğendiğim parfüm bayılıyorum kokusuna.param olursa bi gün alırım:)




Orkidenin, frezya ve sarı lale ile karışımından oluşan parfüm buda benim kullandığım awonun ürünü bu parfümede bayılıyorum şubat ayı katoloğunda indirim var.2tanesi 56 tl fiyatıda kokusuda çok cazip çok sewiyorum bu kokuyuda.

kürk mantolu madonna


Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali'nin 1943 yılında yazdığı bir romanıdır. Romanın önemli karakterleri arasında Maria Puder ve Raif Efendi yer alır. Raif efendi'nin içine kapanık yaşamında ruhsal olarak ne büyük fırtınalar yaşadığı ve bunları dile dökemeyip günlüğüne aktardığı; büyük aşkının yarattığı duygularının anlatıldığı, saf tertemiz ve çok büyük bir aşk romanı.Sabahattin Ali'nin okuduğum ilk ve tek eseri şu an için ve beni etkileyen gerçekten muhteşem bi kitap eline kalemi alıp kitaptan cümleleri bolca çizeceğimiz bir kitap en sevdiklerim arasındadır.

^^^^^^^^hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim^^^^^^^^

^^^"dünyada bir tek insana inanmıştım. o kadar inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı. ona kızgın değildim. ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkân olmadığını hissediyordum. ama bir kere kırılmıştım. hayatta en güvendiğim insana duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi. sonra, aradan seneler geçtiği halde, nasıl hâlâ ona bağlı olduğumu gördükçe, ruhumda daha büyük bir infial duyuyordum^^

"...insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar..."
hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatırlamıyorum. bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?

şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum." dedi. "bu eksiklik sana değil, bana ait...bende inanmak noksanmış... beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığı zannediyormuşum... bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar.... ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın. seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... seni istiyorum...içimde müthiş bir arzu var... bir iyi olsam!"

18 Ocak 2010 Pazartesi

sliding doors

Zamanlama, kader ve aşk üçgeni üzerine kurulu olan "Silding Doors", rastlantılar, zor verilen kararlar ve tekdüze yaşamların süregeldiği modern dünyada, sadece bir kaç saniyelik gecikmenin insan hayatını nasıl değiştirebileceğini sergileyen bir film.Fatalizm kavramı pek çok vurgulanmaktadır.gwyneth paltrow 'un pek bi farklılığını anlayamadım filmde.((gwyneth paltrow'un yakışıklı chris martin'den apple isimli çocuğu vardır:D)))Jeanne Tripplehorn bu kadını nerden hatırlıyorum dedim temel içgüdü filminde oynamıştı ewet hatırladım.raslantının böylesi güsel yinede...kimse idam edilmeyi beklemez:).didonun en sewdiğim şarkısıyla kapanış yapılırr....:)

:(

canım fazlasıyla sıkkın yoruldum artık ewin hali berbat we canım gezmek bile istemiyor depresyona girdiğim bi dönem yine kimse umrumda değil aklımdakilerinde bi önemi yok hiç bişeyin sadece uyumak we awatardaki gibi dier aleme gitmek hangisi gerçek demek istiyorum. aşkı yine sorguluyorum^^^^ gözlerinin içine bak eşini seç tabiykide oda seni seçmeli diyor nasıl anlayacağım peki eğer seni öldürmeye çalışırsa ^ve seni seçerse gerçekten senindir^^ diyor bu dialog çok şey anlatıyordu......hayat garip we bazen amaçsız şu anda öyle

şimdi sence daha iyi mi?


Sorma bu ara şu halimi
Bu acıların hepsi mi daimi
Yazık oldu her iki tarafa da
Şimdi sence daha iyi mi
Bir gün oldu iki gün oldu
Ay oldu yıl oldu ümitlere
Unutmuyor gönlüm seni Seviyor her gün her gece
Yoruldu duruldu kırıldı vuruldu bir kaç kere
Yazılıdır hepsi hikayede
Yok mu bir haber alan, yok mu gören
Bu mudur adetin bu mudur tören
Yaz ya da söyle bulamadım böyle
Neresi açık adresin neresi yören

@w@t@r



James Cameron'un gişelerde fırtına gibi esen filmi "Avatar"ın bazı izleyicilerin depresyona girmesine neden olduğu belirtiliyor. Geçtiğimiz hafta CNN'in yayınladığı habere göre filmin 3 boyutlu olmasının da etkisiyle gerçeğe yakın bir deneyim yaşayan sinema izleyicileri, sinema salonundan çıktıktan sonra gündelik yaşamlarını anlamsız bularak, filmdeki ütopik dünyaya özlem duymaya başlıyorlar. Gerçek dünyanın yaşanabilirliği konusunda akılda yarattığı soru işaretleri yüzünden bazı izleyicilerini intiharın eşiğine getirdiği belirtilen film, gösterime girdiği tarihten bu yana 1.4 milyar doları aşan gişe geliri elde ederek sinema tarihinde "Titanic"ten sonra en yüksek gişe başarısı elde eden ikinci film oldu.Film beni çok etkiledi çok iyi ince msjları vardı üzerimde bi mutsuzluk var sanırım bundan oluyor.Savaşa karşı gösterilebilecek en iyi direnç filmdeki duyguları hissederek konuşmadan aradaki bağ ile bir birine ulaşmak gerçekten çok ince msjları olan ve sarsan bi film.bu filme sonunda gidebildim 3boyutlu olmasada iyiki gitmişim keşke çikomda olsaydı ama:S

16 Ocak 2010 Cumartesi

izmir:(

çok özledim izmirimi babamı ailemi gerçekten annemin babamın yanında yaprak dökümü izlemek istiyorum izmire gitmeliyim....çok mutsuzum.gevrek yemek istiyorum boyoz midye Bornovada saatlerce gezmek mango outlete gitmek kordonda oturmak.kuşuma oturmaya gitmek onunla saatlerce konuşmak telefonda türk telekomun en parlak müşterisi olmak birlikte gece kalmalarımızı.annemle konuşmayı babama sarılmayı benden enerjik tawırlarıyla benimle ilgilenmesini üstüme titremesini özledim çok özledim gerçekten...

iyi bir madenci olabilmek........




Zorba, Yunanlı yazar Nikos Kazancakis'in ilk kez 1946'da yayımladığı romanıdır .Konusu 1930'larda geçen roman, adı kitapta hiç belirtilmeyen Yunan asıllı genç bir İngiliz yazarın ağzından anlatılır. Hayattan fazlaca bir beklentisi olmayan bu mutsuz entellektüel, bir süreliğine kendisini dinlemek ve yaşantısına çeki düzen vermek üzere kitaplarını bir kenara koyarak Yunanistan'ın Girit adasına gelir. Burada kendisine ait linyit kömürü madenleriyle de ilgilenecektir. Yazar burada aşırı davranışları olan, kaba saba ama hayata şehvetle bağlı orta yaşlı bir Yunanlı olan Alexis Zorba ile tanışır ve onu ustabaşı olarak işe alır. Aradan geçen birkaç aylık zamanda bu ilginç Yunanlı, genç yazarı derinden etkileyecektir. Zorba kendi ilginç hayat felsefesini genç yazara da kabul ettirdikçe yazarın hayata bakış açısı da yavaş yavaş değişime uğrayacaktır. Zorba'nın hayat felsefesinin bir parçası da yenilgileri umursamamaktır. Zorba'ya göre yenilgiler hayatın kaçınılmaz parçalarıdır ve ancak yenilginin sürekli olarak tadılması ile hayatın zaferlerinin tadına varılabilir.^^'Aklında tut; büyüyünce şuuruna erersin. yedi kat göklere, yedi kat yerlere sığmayan tanrı’nın mekanı insan kalbidir. bu fani alemde her çılgınlığı yap; sadece onu kırma''^^
Bu karasızlık geçitini, şarlatanlık tapınağını, bu günah testisini, bu hile otlarının dikilmiş bulunduğu tarlayı, bu cehennemimn giriş yerini, bu kurnazlık taşan sepeti, bu bala benzeyen zehri, ölümlüleri dünyaya bağlayan zinciri: kadını kim yarattı? çok severim bu kitabı....





:)))))


Bitti buraya kadarmış dedim unuttum bile dedim

avuttum kendimi sözlerle

ama yinede akıyor gözyaşlarım

ıslatıyor yastığımı

seni özlediğim gecelerde:'(

bitti:(:S

hiç finallerimin bittmesyile üstümde bi rahatlama mutluluk yok aksine yetersiz görme kendini hayat amaçlarına ulaşamamış bi hawa war üstümde çok fena mutsuzum hiç bir şey başaramıyorum......öle gezesim tozasım film kitap olaylarınada giresim mutlu olmam için uyumam gerekiyor hep:S:(

14 Ocak 2010 Perşembe

Little Miss Sunshine


BENİM KÜÇÜK GÜNIŞIĞIM:)
Hoover ailesinin her bireyi denemekten yılmayan sıcak insanlardır. Bir Volswagen minübüse doluşup ailelerinin en küçük bireyinin hayalini gerçekleştirmek için California’ya doğru yola çıkarlar. Bu üç günlük traji komik yolculuk sürprizlerle ve aile fertlerin hayal bile edemeyeceği bir sonla tamamlanacaktır.Hani bazı filmler vardır ya sizin için çok ösel benim için bu filmde öle bukadar sıkıntının arasında geldi aklıma bu film tekrar islemek istiyorum.Ben bu filmin ismini insanların profilinde en sevdiği filmde görünce nasıl ya oluyorum sanki bu filmi bir tek ben bilicem sewicem yok egomanyakça düşünmüyorum sadece böle bana bazen olur benim çok sewdiğim bir şeyde dikkat ettiğim detayı farketmişse acayip mutlu oluyorum.Bu film gerçekten izlenmeli aile boyu şiddetle tawsiye ediyorum bu şiddetle lafınada sinir oluyorum normal bir şekilde öneriyorum sadece:D

iki saattir konuşuyoruz bir kere atatürk demedik :)


ali kırca'nın siyaset meydanında yaşanmış olay. anlatıldığı kadarıyla konuklar, uzmanlar iki saat kadar tartıştıktan sonra, orta yaş üstü bir teyzemiz söz almış ve "iki saattir içimizden biri bile bir Atatürk demedi" mealinde laf etmiş konunun atatürkle hiç bir ilgisi olmamasına rağmen.:D:D çok güldüm ya artık dilimden düşmez :D bizde okadar yazıoz bi atatürk demeden olmaz çok beğeniyorum bu imzayı......

puffff




puf eti puf:) ( twittera çewirdim burayı:)

13 Ocak 2010 Çarşamba

Halil inalcık:(

OTARŞİ:bir ülkenin kendi kendine yeterli olması bi nevi kendi yağında kawrulmak anlamı taşıyormuş.bu pek mümkün olamasada:S kul bürokrasisi:S:S tüm sınav halil inalcıktan olmak zorunda mıydı? araştırdıkça kağıdımın yetersizliğini anlıyorum sanırım korkmaya başladım.kadro hareketiyle ilgili kafayı yedim ve hiç bir soru yoktu ya da ben yerleştiremedim bi yere of sinir oldum kendime ya ben bildiklerimide yansıtamıyorumki kağıda ne zaman büyücem elle tutulur kağıtlarla çıkıcam sınawdan ya da tez yazmak falan en iyisi hukuk çalışmaya başlamak....yağmurda yağıyorrr....

kaldı 4 sınaw::S

2sınawımı atlattım böle atlatıcağıma hiç atlatmasaydım ya morelim çok kötü 2.5 saat süren ankaranın iğrenç trafiği we devlet tiyatrolarının durumu nedir ya 3ytlden 6ytlye çıkmış bu nedir ya bu nasıl bi artış anlamadım talep fazla hemen kazıklayın milleti çok fena sinirliyim yine ekonomi trafik her şey bir birine girmiş durumda benim beynim almıyo niye uğraşıyoruz bu kadar durum ortada sanırım cidden hayat herkese bi şekilde zorluğunu gösteriyor.yarın hukuk we muhasebe war asıl onlar bana ii ders olucak hayırlısı....her şeye rağmen TTY(türk hawa yolları gibi:D) dersim iyiki war :D wedat hocamı çok sewiom...lalalalala bu akşam bi ara otoda 3.dünya sawaşı çıkacak sandım (vanganın dedikleri çıkacaktı:)) yer kawgasına düştü millet tabi 2.5 saat kolaymı ayakta..ben kaçarr güsel günler görelimmm güneşli günler ankara için şartt:)

12 Ocak 2010 Salı

finallere 1kala:S:S

üç günde altı sınaw benim halime bak çok fenayım çok sinirlerim bozuk hiç bir şey bilmiyorum.iktisat politikası ... Arbitraj :bir yerden bir malı ucuza alıp pahalıya satmak demekmiş.ÖR: (hemen örneklemek ya da cümle içinde kullanmak gerekiyor somut sistemle yetiştirilmek:S:S böylede anlamıoruz ki:)) Amerikadan kağıt alıp Türkiye'de ucuza satmak Amerika'da fiyatlar yükselir Türkiye'de düşer bu şekilde fiyatlar eşitlenir bunada tek fiyat yasası denir.bu ne işime yarar bilmiyorum ama bölümümün içinde ekonomi geçiyor ben bugün ekonomiyle ilgili sadece asgari ücret fiyatını biliyorum bazen çok saçma geliyor bunlar öğrensek noluyor bu ekonomiyi arbitrajı nasıl olsa birileri belirliyo zaten bunları bize bırakılmıyor.nese enflasyon deflasyon ortodoks keynezyen saçma sapan kawramlara dewam.bunlar neysede muhasebe hiç çalışmadım ve sewmiyorum ...çok sıkıldım:S:S:S:S

y@n k@lbim


Gözlerim doluyor ama sen neredesin
Ellerim donuyor ama sen neredesin

Yan kalbim yan külden adam olur san

Yan kalbim yan kaçamazsın sevdadan

Gözlerim dalıyor ama sen neredesin

Herkes geliyor ama sen neredesin?????

kampüste çıplak ayaklar


Bugüne kadar Hindistan’a yolculuk yapan ve yapılan spritüel yolculuk sonrasında hayatları değişen insanlar temasına takla attıran, farklı bir açıdan ele alan ve Türkiye’deki gençlerin hayatına odaklanan bir film. Hikâye İstanbul’daki bir Üniversite’de geçmektedir.Farklı sorunları olan gençlerin bulunduğu sınıfın kapısı bir gün açılır ve içeri adı Şiva olan Hintli bir kız girer. İlk başta herkesin giysileri ve görünüşünden dolayı alay ettiği kız, sonradan herkesin arkadaşı olacak ve farklı kültürden gelmenin verdiği farklı bakış açısı, inançlar, mitolojik hikâyelerin yardımıyla onların hayatını değiştirecektir. Ancak hiç kimsenin bilmediği, bu Hintli kızın bir sırrı olduğudur.Film günümüzün gençlerinin yüzeysel yaşantılarına, birey olmalarına izin vermeyen toplumsal baskılara ve gençlerin duygusal yönlerinin çöküşüne eleştirel bir bakış getirmesi ile öne çıkmaktadır ...........Ankara'da bu yıl sinemada islediğim ilk film sewdim bu filmi üniversite hayatından bi kesit sunuyo bizlere we ilişkiler üzerine düşündürüyor .Yönetmenliğini cansel elçin'nin yaptığı güsel bi film belki sinemada islediğim için güsel geldi bilmiyorum.en göze çarpan 1987 doğumlu Ezgi Asaroğlu'nun güselliği tartışılmaz çok doğal bi kız bence.