Takip pıtırcıkları

30 Temmuz 2010 Cuma

New york ı love you



Küçük küçük hikayelerden oluşan kendi içinde bir dünya olan insanların hayatlarından kesitler sunan film güseldi izlenilesiydi ama paris je t'aime gibi değildi..Tekerlekli sandalyeli kız bölümünü çok sevdim.:)

grown ups(2010)// the fourth kind(2009)



eğlenceli islenilesi 2010 yapımı film büyükler die çewrilmiş türkçeye...
the fourth kind filmi gerçek yaşanmış bir olay kısmı pek inandırıcı olmasada güsel bi gerilim olmuş..

29 Temmuz 2010 Perşembe

tehlikeli masallar



Okunulası ve sürükleyici bir roman ahmet altan tarzı bir kitap yine...yazın sıcağında yaz okulu olayından hiçbir şey yapmaya fırsat bulamayıp en sonunda vizelerinde bitmesiyle kendini kitaba ve filme boğan insan olmak çok güsel:)

yılkı atı


Yolda okunmuş ve çok sıkıcı bir kitap benim için ama okunmalı atlarla ilgili yazılabilecek en uzun roman sanırım:)

elephant man



insanların fiziksel özelliklerine önem wermemeyi en azından 2 saat düşündüren 1980 yapımı güsel film idallerimizi gerçeğe dönüştürmek ..

11 Temmuz 2010 Pazar

machuca


1973'te şili'de pinochet'nin allende'yi darbeyle devirmesini iki çocuğun gözünden anlatan izlenilesi ve tatlı bi film..41. Antalya Altın portakal Film Festivali'nin de açılış filmi.

hayat bu işte........


‎''sayın tanrı ve insanları denemeyiniz''... Nietzsche ne güsel bir sözdür denendiğimizde sonuçlarını fazlasıyla görmemiz mümkün:) yine yolculuk yine ayrılık vakti bloguma yine ara wericem:( hayatımda her zaman şuna inanırım hiç bi zaman her şey tam olmuyor mutlaka bi parça eksik oluyor işte o parça sadece gidip geliyor tamamlanmıyor ama hiçbir zaman. hayat böle bişi sanırım.Mutlu olmak için çok uğraşıyoruz sonuç.........?telefonu renginden dolayı alan özelliklerine bakmayan bir insanım ben anlattıklarımın kopukluğu uzun süre yazmamanın doğurduğu bir sonuç....

2 Temmuz 2010 Cuma

the lake house..


keşke böyle bir ewim olsa tüm gün film islesem .....Posta kutularını gördüğümde sims oynayasım geldi:)

geçmiş geçmişte kalmaz......Sivas

"Çok şükür, otel dışındaki halkımız bu yangından zarar görmemiştir!.. Halktan kimsenin burnu kanamamıştır ve ölenler de çıkan yangından boğularak ölmüşlerdir. Olayı bu kadar büyütmek yanlış, bir futbol maçında da bu kadar insan ölebilirdi."
Başbakan Tansu Çiller, 3 Temmuz 1993

yılan prens

padisahla karisinin bir türlü çocugu olmuyormus, ne yapmislarsa bir türlü bir çocuk sahibi olamamislar. bir gün yasli, uzun sakallari olan beyaz bir adam saraya konuk gelmis, padisah adami çok sevip aksam yemegine alikoymus. yemekten sonra sakalli ihtiyar "galiba sizin meyveniz yok," demis. padisah hemen atilmis, "her meyveden var, ne istersiniz?" demis. "yok," demis ihtiyar, "onu söylemiyorum, galiba sizin çocugunuz yok, onu söylemek istiyorum." padisahla karisinin gözleri dolmus, "çok istedik, ama olmadi," demisler. "peki," demis ihtiyar, "ben size bir yol gösterecegim, dediklerimi yaparsaniz çocugunuz olur. ülkenin en ucundaki dagin tepesinde bir pinar var, baharin yaza baslandigi gece, tam sabah olurken, mehtap batmadan, günes de çikarken çirilçiplak o pinara girip yikandiktan sonra, 'hayirlisi neyse olsun' deyip birbirinize kavusacaksiniz." yasli adam bunlari söyledikten sonra odasina çekilmis, ertesi sabah da kimseye görünmeden saraydan ayrilip gitmis. padisahla karisi, büyük bir kalabalikla yola çikmislar, dagin basindaki pinara girip yikanmislar, sonra da çadirlarina çekilip yataklarina girmisler. padisahin karisi, "allahim bize bir evlat ver de nasil verirsen ver," demis. o gece padisahin karisi hamile kalmis. aradan dokuz ay geçmis. dogum vakti gelmis. saraya ülkenin en ünlü ebelerini çagirmislar. ama sultan bir türlü doguramiyormus, ne yaparlarsa yapsinlar sultan bir türlü doguramiyormus. kentte babasiyla ve üveyannesiyle yasayan çok güzel ve çok fakir bir genç kiz varmis. padisah, öfkesinden karisini dogurtamayan bütün ebelerin basini vurdurtmus. bunu duyan kötü kalpli üveyanne, saraya gidip, "benim bir üvey kizim var, sultani dogurtsa dogurtsa o dogurtur," demis. bunun üzerine saraydan adam gönderip kizi çagirtmislar. kiz basina ne gelecegini anlamis, dogru annesinin mezarina gitmis, annesinden akil sormus: "annecigim ben ne yapacagim, hiçbir ebenin dogurtamadigi sultani dogurtmak için beni çagirdilar, benim de kellemi kesecekler." tam o sirada ak sakalli bir ihtiyar peydah olmus mezarin yaninda, "aglama kizim," demis, "ben sana ne yapacagini anlatacagim, dediklerimi yaparsan, kelleni kurtarirsin." sonra kiza ne yapacagini anlatmaya baslamis. "sultan benim dediklerimi tutmadi, hayirlisini isteyecegine, ne olursa olsun dedi, bu yüzden de evlat yerine karninda bir yilan tasiyor simdi, sen saraya gidince, hemen bir kazan süt isteyeceksin, sütü sultanin bacaklari arasina yerlestireceksin, sütün kokusunu alan yilan da disari çikacak." kiz saraya gitmis, ihtiyarin dediklerini yapmis. gerçekten de sultan, kocaman, kara bir yilan dogurmus. hemen padisaha haber vermisler. sultan hanim aglamis, "ne yapacagiz," diye bir zaman çirpinmislar, sonunda "yilan milan, evlat evlattir," deyip yilani kimseye göstermeden sarayin arka odalarindan birine yerlestirmisler, ülkede padisahin bir evladi oldu diye senlikler yaptirmislar. aradan yillar geçmis, arka odada birakilan kara yilan büyümüs, bir gün padisah babasina haber göndermis, "ben artik evlenmek istiyorum," demis. padisah, ne yapsin, bir tanecik evladi. vezirlerden birinin kizini ogluna istemis. dügün yapilmis, gelini gerdege sokmuslar, ertesi sabah kapiyi açmislar ki, kizin cesedi bir kösede yatiyor. yilan kizi sokup öldürmüs. baska bir vezirin kiziyla evlendirmisler. yilan onu da sokup öldürmüs. saraydaki kizlar birer birer öldükten sonra, halktan kizlarla evlendirmeye baslamislar yilan prensi, o kizlar da ölmüs. genç kizlar saraya gelin gidip birer birer ölüyormus. halk, prensin yilan oldugunu bilmiyormus, ama prensle evlenen kizlarin öldügü memlekette yayilmis, herkes kizini memleketten kaçirmaya çalisiyormus. bir gün yilani dogurtan ebe kizin üveyannesi, saraya gitmis, "benim çok güzel bir kizim var, sultani da zaten o dogurtmustu, prensin dilinden o anlar, onunla evlendirin prensi," demis. hemen kadinin evine adamlar gönderilmis, kiz babasindan istenmis, adamcagiz ne yapsin, padisaha hayir diyecek hali yok ya, kizini vermis. bunu duyan kiz ölecegini anlamis, hemen annesinin mezarina kosmus yeniden. "annecigimi beni prensle evlendirecekler ama prens bir yilan. beni de öteki kizlar gibi sokup öldürecek, genç yasimda ölecegim," demis. kiz annesinin mezari basinda aglarken, beyaz sakalli ihtiyar görünmüs yeniden. "aglama," demis, "yilan kiligindaki prens aslinda çok yakisikli bir delikanlidir, dedigimi yaparsan insan haline döner, çok mutlu bir hayat sürersiniz." "ne yapacagim?" diye sormus kiz. ihtiyar da anlatmis. "seni gerdege sokacaklari zaman, üstüne kirk gömlek giyeceksin. sen odaya girince yilan sana 'soyun' diyecek, sen bir gömlegini çikart, sonra sen de ona 'sen de soyun bakalim yilan bey,' de, o da derilerinden birini çikartacak, sonra sana yeniden, 'soyun' diyecek, sen gene ikinci gömlegini çikarttiktan sonra ona 'sen de soyun yilan bey,' diyeceksin, böyle böyle kirk derisini de çikarttiracaksin, kirkinci derisini çikarttiktan sonra yakisikli bir delikanliya dönecek. ama sakin ola ki, o bütün derilerini çikartmadan sen soyunup kalma. o derilerini çikartmadan soyunursan, seni çiplak görürse sokup öldürür." kiz hazirlanmis, alip saraya götürmüsler, dügün olmus, sonra kiza gerdege gireceksin demisler, kiz da ihtiyar adamin dedigi gibi kirk gömlek giymis üstüne, her sey ihtiyarin dedigi gibi olmus, bir kiz çikartmis gömlegini, bir yilan çikarmis derisini, birlikte soyunmuslar, sonunda kirkinci deriden de sonra yilan çok yakisikli bir delikanli olmus, ikisi yillarca mutlu yasamislar..."
kitaptan ayrı okununca pek anlamlı gözükmesede çok derin bi öykü..